25.10.09

Kuraklik ve vahim sonuçlari...

Adi yagisli sezon sadece. Sezon basladigindan beri kuraklik had safhada. Geçen hafta Nairobi yagisliydi ama Kenya genelindeki kuraklik büyük problem. Ben durumun bu kadar vahim oldugunu bilmiyordum ta ki geçen gün Daily Nation Kenya gazetesinde konu ile ilgili bir makale okuyana kadar. Kenya Vahsi Yasam Hizmetleri'nin beyanina göre kurakliga bagli olarak bu sene Kenya'da yüzlerce hayvan telef olmus.

Dün fotografini çektigim, önce uyuyor sandigim, sonra kurakliktan telef oldugunu anladigim bufalo...


Bilanço asagi yukari söyle;

Mara Nehri'nde su seviyesi minimumda oldugundan 600'e yakin hippo ölmüs.

Tsavo Ulusal Park'da 150 fil kuraklik nedeniyle hayatini kaybetmis. Ölen fillerin çogunlugu yaslilik nedeniyle uzun mesafe yürüyemeyen, dolayisiyla da su kaynagina ulasamayanlarmis. Kenya'nin kuzeyinde de 70 civarinda fil hayatini kaybetmis. Bu hayvanlarin çogu susuzluktan ve yagis almayan bölgelerde yiyecek bulamamaktan hayatlarini kaybetmisler.
Bizim ileri gelenler bir dönem yagmur duasina çikmislardi. Acaba Kenyalilara bu konuyu çitlatsam mi? Ise yaramisti o dönem diye hatirliyorum. Hatta bakin yillar sonra bile Istanbul'u seller götürdü. O dualarin dalga dalga etkisi olsa gerek :-)...


Simdiye kadar hep Nairobi'nin batisina, dogu ve güneyine kisa yolculular yapmistik. Bu haftasonu, degisiklik yapalim dedik ve Nairobi'nin 2 buçuk saat mesafe kuzeyine, Ol Pejeta Reserve'e gittik. Otelimize varana kadar defalarca Güney Y.küre'den Kuzey Y.küre'ye geçtik. Nairobi Ekvator'un güneyinde yer aliyor, kaldigimiz otel ise tam tamina Ekvator'un üzerinde, Mount Kenya'nin eteklerine kurulmus. Gerçi bulutlardan Kenya Dagi'nin doruklarini görme sansimiz olmadi. Serena Otel'e bagli Sweetwaters Tented Camp (çadir kamp)'da kaldik. Cadirimiz her türlü konfora sahipti. Cadirimizin önündeki iki minik gölete gün boyu hayvanlar gelip su ihtiyaçlarini giderdiler. Aksam yemeginden sonra bir zürafa gelmis su içiyordu göletten. Fotograflamaya çalistim ama çok karanlikti, tripod'um da yoktu, eh oldugu kadar bir seyler çektim. Dün ögleden sonra ve bu sabah iki kere safariye çiktik. Ancak kurakliktan çatlamis topragi, yemyesil otlarin yerini almis sapsari, kupkuru otlari, hele bir de telef olmus hayvanlari görünce içim acidi. Gördügümüz kadariyla bu rezervde 5 adet bufalo telef olmus.
Üzüldüm Kenya için, üzüldüm Afrika için, üzüldüm tüm dünya ve alt üst olan ekolojik denge için. Eskiye dönmek çok ama çok zor görünüyor insanlarda bu bilinçsizlik oldukça...
_
_
Cadirimizdan gölet manzarasi...
_
Aksam gölete gelen zürafa...

Yasam mücadelesi veren hipolardan biri...

Sempanzeler toplu halde yasiyorlar...
Oh, gel keyfim gel...
Afrika'daki hayvanlari anlatacagim bir yazi dizisine baslamaya karar verdim. Onlar yok olmadan bari ben kayda alayim onlari...

23.10.09

Bitmez, tükenmez hobilerim...



Cocuk yaslarda basladigim piyanoya çok uzun bir zamandir ara vermistim. Hele piyanomu Fransa'daki eve tasiyinca ancak oraya gittigimde tingirdatabiliyordum. Geçen Subat Nairobi'ye de bir piyano satin almaya karar verdim. Alir almaz da Thames Valley Üniversitesi'ne bagli London College of Music'in sinavlarina hazirlanmaya basladim. Dün de Nairobi'de LCM'in piyano sinavi vardi. Sonuç iki hafta sonra belli olacak. Sinav fena geçmedi. LCM'in toplam 8 seviye sinavi var. Bu sinavi verirsem mezun olmak için 2 sinav daha var önümde. Neyse, piyano çok keyifli ama bu hazirlik asamasinda, hele bir de araya giren seyahatlerle diger hobilerime pek fazla vakit ayiramadim. Piyanodan bunaldigimda basladigim Fornasetti Güzeli tablom rötus bekliyordu benden. Nihayet bugün firçayi yeniden elime alabildim. Son rötuslarla Fornasetti Güzeli'm daha bir akça pakça çehreli hale dönüstü...



Rötus öncesi Fornasetti Güzeli


Bu da rötus sonrasi Fornasetti Güzeli



Fornasetti Güzeli'm seni daha fazla güzellestiremiyecegim, zira yeni bir tablo projem beni bekler. Haydin eyvallah...

20.10.09

Naivasha Krater Gölü

Jomo Kenyatta'nin dogum gününü kutlamak amaciyla bu sabah yola koyulduk. Geçen sene bu zamanlarda Naivasha Krater Gölü'ne gitmis ve gölün üstünü kaplayan pembe flamingolari fotograflamis, göl etrafinda bir tur atmis, ardindan da ögle yemegimizi midemize indirmistik. Hadi dedik nostalji olsun, bu sene de ayni programi yapalim. Yanliz bu sene yagisli sezon Kenya'da yagissiz geçtigi için flamingolar baska diyarlara göç etmis, gölün boyutu küçülmüs ve geçen sene göle dahil olan kiyi kesimleri susuzluktan kurumus, çatlamis. Biz de elde kalan bir kaç flamingonun fotografini çekebildik. Umariz bir haftadir Nairobi'de durmadan yagan yagmur Naivasha dolaylarina dogru kayar da hem oralar rahatlar, hem de biz biraz günes görürüz.
Geçen sene göl üzerindeki flamingolar...

_

Bu sene neredeyse flamingosuz göl...

Sal üstünde ögle yemegi de keyifliydi...

Bugün karsilastigimiz kelaynak flamingolar...

_
Maymunlari da atlamayalim...

Göl kenarindaki, göle kusbakisi bakan her türlü konfora sahip balayi bungalovu.
Bir haftasonu geçirmeye deger görünüyor...
Iyi ki dogmussun Kenyatta :-)...

19.10.09

Kenyatta Günü

Kenya'nın kurucusu, Dogu Afrika'nin en ünlü kabilesi Kikuyu'ya mensup Devlet Başkanı Jomo Kenyatta öksüz kaldığı için amcası ve büyükbabası tarafından büyütülmüs. İskoç misyonerler tarafında himaye altına alınmıs ve Hıristiyanlaştırılarak 1914'de Jhon Peter adı verilmis. Din eğitimi almıs. Kikuyu Merkez Birliği'ne katılmıs ve birliğin genel sekreteri olmus. Birlik tarafından Kenyalıların haklarını savunması için Londra'ya gönderilmis. Kikuyu Kabilesi'nin tarihini konu alan "Facing Mount Kenya" (Kenya Dağı'na Bakarken) adlı eseri yazmıs. Rusya'ya geçip Moskova Üniversitesi'nde antropoloji okumus. 1944'te kurulan Kenya Afrika Birliği'ne geçip örgütün gelişmesini sağlamıs. Afrika'da beyazlara karşı Mau Mauların yürüttüğü ulusçu nitelikteki ayaklanmanın sorumlusu olarak İngilizler tarafından tutuklanmıs. Yargılanıp yedi yıl hapis ve bir yıl sürgün cezası verilmis. Cezaevindeyken Kenya Ulusal Bağımsızlık Eylemi zafere ulaşmıs ve ülkede sömürge yönetimi sona ermis ve nihayet Kenya Cumhuriyeti 1963 yilinda kurulmus. Cezaevinden salıverilirverilmez de 1964 yilinda Kenya Devlet Başkanlığı'na getirilmis.

Neden mi anlattim bütün bunlari. Yarin Jomo Kenyatta'nin 115'inci dogum yildönümü. Her yil 20 Ekim Kenyatta Günü adiyla Kenya'da ulusal tatil olarak kutlaniyor. Biz de kutlayacagiz, yuppiiii...

Kenyatta şöyle demis: Beyazlar geldiğinde onların elinde İncil, bizimse topraklarımız vardı. Zamanla bize gözlerimizi kapatarak dua etmesini öğrettiler. Bir süre sonra gözlerimizi açtığımızda baktık ki, İncil bizim elimizdeydi, topraklarımızsa beyazların olmuştu.

Kenyatta'nın anlatımı, dinin, küresel politikalara nasıl alet edilebildiğini, sömürgeciliğin hedefine ulaşmak için her türlü değeri nasıl da ustaca kullandığını gösteren en güzel örneklerden biri.

Kenya'da beyaz adam toprakları ele geçirdikten sonra doğal olarak iliğine kadar yararlanmaya çalıştı. Kenya, Afrika'nın en verimli topraklarına sahip. Yeryüzünde bilinen tıbbi bitkilerin yaklaşık 3 bin kadarı bu topraklarda yetişiyor. Kenyalılar biraz uyanıp beyaz adama ülkeyi biz yönetmek istiyoruz deyince, beyaz adam çare üretmeye girişmiş.

Başarmış da!

Demiş ki: - Ülke yönetimi sizin olsun, ama toprakları bize kiralayın. Sizin teknolojik birikiminiz de yetersiz, toprakları iyi işleyemezsiniz. Kiranın karşılığını da veririz...


Kenyalılar düşünmüşler taşınmışlar, sonuçta kabul etmişler.


Beyaz adam kira süresiyle ilgili küçük bir istekte bulunmuş: - 999 yıl kadar bende dursun...

Bugün Kenya yönetimi Kenyalıların ama, toprakların kullanımı büyük ölçüde beyazların...

Buyrun burdan düsünün...

15.10.09

Huruma Cocuk Evi

Ngong Tepesi'nin eteklerindeki Huruma Cocuk Evi Mama Zipporah tarafindan kurulmus. 1 günle 18 yas arasindaki 150 kiz ve erkek çocuga yuva olan Huruma'nin finansal destege ihtiyaci var.

Nairobi Accueil grubundan yaklasik 15 hanim Huruma için ne yapabiliriz diye kafa kafaya verdik. Sonunda bir arkadasin evinde bir atelye kurup, satin alacagimiz ham ahsap objeleri boyayip, süsleyip, püsleyip, albenili hale getirip Noël kermesine hazirlamaya karar verdik. Kermes sonunda elde edilen gelirin tamami Huruma'ya bagislanacak.

"Adam sahilde yaşlı birinin yerden aldığı birtakım şeyleri telaşlı bir şekilde denize attığını görür. Merak ederek yanına gelir ve kumsaldaki deniz yıldızlarını tek tek aynı şekilde denize atmaya devam ettiğini görerek, sorar:


-Amca ne yapıyorsun?

-Sular çekilmiş onları denize atmazsam ölecekler...


-Ama bütün sahil Deniz Yıldızı dolu. Hepsini kurtaramazsın, NE FARKEDER Kİ?


İhtiyar elindeki deniz yıldızlarını denize atar ve şöyle der:


-BAK ONUN İÇİN ÇOK ŞEY FARKETTİ!!!!!!!"


Biz de aynen bu ihtiyar gibi düsünüyoruz.


"Bakin onlar için az da olsa bir seyler farkedecek.


Herkes bir yerlerde ucundan tutsa aslinda çooooooook seyler farkedecek, ama o herkes var ya herkes, onlar farkinda degiller ki bunun :-(..."


Calismalarimizdan örnekler...

_
_

_

_

_

_

_

14.10.09

Fornasetti Güzeli


Ablamlarin evindeki Rosenthal Fornasetti porselen tabak koleksiyona bayilmistim. Hatta, elbet bir gün isime yarar düsüncesiyle olsa gerek, hemencecik bir kaç tanesinin fotografini da çekmistim. Geçen gün fotograflara bakarken "Neden benim de bir fornasettim olmasin?" diye haset haset düsündüm. Uzun zamandir yuvarlak tuvalime ne resim yapayim diye kara kara da düsünüyordum. Fotograflara bakarken "Aha, sana ala bir fikir yuvarlak tuvalin için!" diye kendi kendimi mirildanirken buldum.



Evet Fornasetti güzelini tuvalime yansitmaya böylelikle karar vermistim.





Tamam, biliyorum, Fornasetti güzeli halen rötus istiyor ama hele biraz soluk alayim, elbet rötusunu da yaparim?


Yanliz birakmaya gönlüm hiç razi gelmiyor güzelimi,
yanina bir de erkek güzeli mi resmetmeli ne?:-).


Al basima is...

12.10.09

Korsanlarin Sehri St.Malo

Esimin annesinin ve agabeyinin Fransa'da yasadigi korsanlarin sehri St.Malo'da benimle ufak bir gezinti yapmaya ne dersiniz?
Hep bir agizdan "Evet" dediginizi duyar gibiyim :-).

Haydi o zaman biran önce yola koyulalim, zira görecek cok sey var...
Yüzyillar boyu korsanlarin kenti olarak bilinan St. Malo kayalik bir buruna kurulmus ve kelimenin tam anlamiyla zaptedilemez bir kaleye sahip. Korsanlar Mans'taki gemileri yagmalar ve ganimetlerle kendilerine kent surlari icinde güzel evler insa ederken, gitgide daha fazla sayida denizci de yasalara saygili bir yol tutarak uzak okyanuslara acilmaya baslamis bile. O dönemlerde St.Malo korsanlari, uzak Falkland Adalari'ni kesfetmisler. St.Malo'dan yelken açan Jaques Cartier de 16. yuzyilda St.Lawrence Nehri'ni kesfedip, böylelikle Kanada'nin sömürgelesme dönemini baslatmis.
St.Malo'nun eski zamanlarda çizilmis plani

St.Malo'da ilk yerlesim, Galli kesis Maclou - ya da Malo - tarafindan 6. yüzyilda komsu Aleth Adasi'nda kurulmus. Iki yuzyil sonra, Franklarin saldirisi yüzünden halk St.Malo Adasi'na göç etmis. Ada o dönemde sadece bir geçitle anakaraya bagliymis. O dönemde surlarin korumasinda yasayan kent insanlari ekmeklerini denizden çikarmaya baslamis.

Surla çevrili kentin kismen 12.yüzyila tarihlenen Cathedrale St.Vincent cevresindeki dar sokaklari boyunca zengin gemi sahiplerinin 17. ve 18. yüzyila ait yüksek evleri sirali. Öylesine özgünler ki, çogunun 2. Dünya Savasi bombardimanlarindan sonra tas tas yeniden insa edildiklerine inanmak hayli güç.
_

_
Gitmeniz gereken doğru adres St.Malo/Bretanya...

Denizin bu büyülü dansını görmek istiyorsaniz eger, Bretanya kiyilari dogru adres. St.Malo sahilinde med-cezir olayina hemen hemen her 6 bucuk saatte bir sahit olabilirsiniz. Bretanya ile Normandiya bölgesi sinirinda bulunan Mont St.Michel’deki kadar görkemli olmasa da, dünyanın pek çok yerinde kolay kolay karşılaşmanızın mümkün olmayacağı kadar uzağa giden denizi, St. Malo’nun bir ucundan diğer ucunun gözükmediği sahilinde, bir uçtan diğerine yürüyerek gözleyebilirsiniz.

Yaz boyunca, devasa sahil şeridinde tek bir boşluk kalmayacasına, Fransa’nın ve dünyanın dört bir yanından gelen turistlerin akın ettiği St. Malo’yu kışları hüzünlü bir sessilik kaplıyor. Kıyı boyunca uzanan görkemli yazlık evler ise kapalı perdelerinin ardında denizin çığlığını dinlenmeye devam ediyorlar. Bretanya’da tüm yerleşim merkezleri şimdide yaşadığınız duygusundan insanı uzaklaştıracak kadar gerçek dışı, sanki 16.yüzyıldasınız ve herhangi bir kasabada dolaşıyorsunuz. Az sonra bir kapıdan kabarık eteklerini sürükleye sürükleye yürümeye çalışan bir genç kız çıkıcak gibi hissediyorsunuz.

_

_

Bretanya’nın üç tarafına hükümranlık kurmuş ve burada yaşayan insanların karakterlerini de şekillendirmiş deniz ve denizi kıskandıracak mavilikte gökyüzü Monet ,Renoir, Matisse gibi ressamlara yıllarca ilham kaynağı olmuş, bugün de deniz kıyısında paletleri başında resim yapanları görmek süpriz değil. Ya da yaz aylarinda Paris, Monmartre'dan gelen resamlarla karsilasip kendi portrenizi de yaptirabilirsiniz hatira olarak.
_
Portreniz yapilirken de meydandaki müzisyenlerin müzigiyle etrafi seyre dalabilirsiniz.
Denizle bu denli içiçe bir bölgede, deniz ürünlerinden bahsetmemek olmaz tabi ki. Madem ki Bretanya’dasınız o zaman illaki eski yemek alışkanlıklarını bırakacak ve denizden her ne çıkarsa yerim prensibini derhal benimseyerek bölgenin spesiyalitesi olan istiridyeleri limon ve tuz eşliğinde midenize indirmeye başlayacaksınız. Ben zaten denizden babam çıksa yerim diyenlerdenseniz eger-ki ben onlardanim- ıstakozları, yengeçleri ve pavuryaları da es geçmemenizi öneririm. Ancak inatla deniz ürünlerinden uzak durmakta ısrarlı iseniz, bölgeye has krep/galet eşliğinde kir de oldukça tatmin edici.Bretanya'da yaşayanlar kendilerini uzun bir süre Fransızlardan ayrı bir halk olarak görmüşler. Bugün de halen kendilerini Fransız yerine Breton olarak tanıtanların sayısı az değil. Bretanya sanki Fransa’nın bölgelerinden biri olmaktan çok tek başına bağımsız bir devlet imaji veriyor insana. Kıyılarının bir kısmının Manş Denizi'ne, büyük kısmının ise Atlas Okyanusu'na açıldığı bölge, dinmek bilmeyen rüzgarları ile, yelken ve sörf sporu ile ilgilenenler için adeta bir cennet. Okyanusun hırçın dalgaları, kilometrelerce süren med-ceziri, ortaçağdan bu yana hiç bir değişikliğe uğramamış sokakları, görkemli manastırları ve satolari, hiçbiri diğerine benzemeyen eşsiz deniz fenerleri, lezzetli deniz mahsülleri, karşılaştığınızda doğanın gücüne hayretle ve hayranlıkla bakakalacağınız dev kayalıkları ile Bretanya mutlaka keşfedilmeye değer bir coğrafya. Hele bir de gün batımında med-cezir'e taniklik etmenin keyfi daha bir baska. Elinizde bizim raki muadili pastis veya ricard ile dalgalarin sesi ve günesin o kizilligi bir arada çok güzel gidiyor. Tavsiye ederim.
_

Fransa’nın kuzeyine doğru çıktıkça, doğa adeta çıldırıyor. Yeşilliklerden, yüksek çatılı şahane evlerin gül bahçelerinden, çiçek tarlalarından gözümü alamıyorum. Mans Denizi kıyısındaki St. Malo, inanın dünyanın en güzel köşelerinden biri. Cıvıl cıvıl, çok renkli, çok hareketli ve bir o kadar da gizemli dokusunu koruyor. Marinadaki tekneleri arkada bırakıp, kenti çevreleyen surların büyük kapısından şehre giriyoruz. Laternacı kadın neşeli bir şarkı söylüyor, gençler kocaman dondurmalardan yiyip ortalarda piyasa yapıyor, balık lokantaları yavaş yavaş akşam hazırlığını yapıyor. Ara sokaklar taş basamaklar, minik kafeler, şık butikler, neşeli barlarla dolu. Her meydanda sokak müzisyenleri konserler veriyor. Gün batımına yakın, sehri cevreleyen surlar üzerinde keyifli bir yürüyüs yapip, ünlü sair Chateaubriant'in da mezarinin bulundugu adacigin ve kumsalda yiyecek arayan martilarin fotograflarini cekiyoruz. Kumdan rengarenk deniz kabukları topluyoruz saatlerce, güneş tam karşımızda çingene pembesi rengine dönüşerek yavaş yavaş batmaya başlıyor. Bu arada kumsal gittikce uzayip sular gözümüzün önünde çekilip çok ötelere kadar gittiler bile. Denizin içindeki bütün kayalar yavas yavas ortaya çıktılar. Karşıdaki adaya denizin üstünden yürüyerek gidilebiliyor, ancak burada fazla vakit gecirmememiz gerekiyor, zira sularin yükselmesi durumunda 6 saat adada hapis kalma tehlikesi var.


"Sandal taksi servisi iyi is yapar burada, su yükseldiginde adada kalanlari geri getirmek icin." dedim esime. Daha önce hic düsünülmemis, neden olmasin? Düsünsenize beni, küreklere asilmisim bagiriyorum "Yok artik korkmak medden cezirden, adanin keyfini cikartma zamani artik. Figoltx ile yok artik geri dönüs endisesi." Türklük yok mu serde, hemen bir açik bulunuyor ve ticaretle bagdastiriliyor iste .

6.10.09

Elmalar ve lavantalar...

Fransa'da, bahçemizdeki elma agaci üzerindeki elmalarin agirligiyla dallarini eğmis, elmalar kizarmis, bir ay kadar sonra yemeye hazir olacaklar. Aslinda onlardan ne de güzel tart ve elma püresi yapardim, ya da kütür kütür yerdim, ama neyse.
Bari tadina bakamiyoruz, hiç degilse fotografina bakalim diye düsündüm...
Iste birkaç fotograf...

_

_

Üç sene önce annecigimin elleriyle diktigi lavantalar cosmus. Bu sene ona ilave 4 adet daha lavanta öbeği diktim bahçeye. Hem bakim istemiyorlar, hem de garanti topragini sevip, serpiliyorlar. Bakim istemeyen bitkiler seçmeye gayret ediyorum, zira senede maksimum iki ay geçirdigimiz bu evde bitkilerin kendi baslarinin çaresine bakmalari gerekiyor.
Daha uzun süre kalabilsek evimizde ah, ah daha neler neler yapacagim.

4.10.09

Moulin Rouge / Kirmizi Degirmen


"Moulin Rouge / Kırmızı Değirmen" Paris'de turistlerin mutlak ugrak yerlerinden biri. Aslinda bizim niyetimiz Paris'deki operalardan birinde bale seyretmekti. Ancak Opéra Garnier'deki o dönemde yegane bale Giselle için biletler bir ay öncesinden tükenmisti. Eh, bir dahaki sefere deyip, biz de Moulin Rouge'a gitmeye karar verdik.

1889 yilinda Joseph Oller tarafindan kurulan Moulin Rouge gece kulübü Fransiz kan-kan dansi, göz alici kostümleri, jonglor ve vantralog şovu, üstsüz ama asla erotik olmayan dans sovlariyla görülmeye deger. Moulin Rouge üzerindeki dünyaca ünlü kırmızı yel değirmeni ile Fransız kültüründe sembolleşmiş bir yere sahip.

Orjinal koreografili sahne şovları ve binasinin dizaynı tarih boyunca dünyadaki benzerlerini etkilemiş ve pek çok tarzın öncülüğünü yapmış. Paris'de Monmartre'a yakin olan Moulin Rouge Boulevard de Clichy, 18. bölgede. Üzerindeki kirmizi degirmenle ve binayi arkalarina alip hatira fotografi çektiren turistlerle bulmamaniz imkansiz Moulin Rouge'u.

Ella Fitzgerald, Liza Minelli, La Toya Jackson, Elton John, Frank Sinatra, Edith Piaf ve niceleri Moulin Rouge'da bir dönem sahne almislar.

Moulin Rouge ayni zamanda ressam Toulouse Lautrec'e resimlerini ve afislerini yaratmada esin kaynagi olmus. 2006 yazinda Dinan sehrinde Toulouse Lautrec'in Moulin Rouge'un gece hayatini resmettigi afislerinin yer aldigi sergiye ailemizin hanimlari toplanip gitmistik (annem, ablam, yegenim ve ben).
_
_
_

Tolouse Lautrec'in Moulin Rouge'u resmeden tablosu...

1952 yilinda Jose Ferrer ve Zsa-Zsa Gabor'un , 2001 yilinda da Ewan McGregor ve Nicole Kidman'in basrollerini oynadigi Moulin Rouge filmleri, Moulin Rouge'un sahne arkasini ve sovlarini konu almisti.

Biz filmleri seyretmekle kalmayip bir de Moulin Rouge'u yerinde görelim dedik, pisman olmadik. Bir kere gidilmeye deger...