8.1.15

Fas'da Yeni Yıl... Hoş geldin 2015!

2014 Noel'i 2,5 senedir yaşamakta olduğumuz Etiyopya'nın başşehri olan Addis Ababa'daki evimizde karşıladık. 27 Aralık günü sabaha karşı da Yeni Yıl tatili için THY'nın Addis-İstanbul-Kazablanka uçuşuyla Etiyopya'dan Fas'a doğru yola çıktık. İstanbul Atatürk Havaalanı'nda canım annemle buluşup Fas'ın kıyı şehri, adı ile aynı, ünlü bir film olan Kazablanka'ya vardık. Kiraladığımız bir arabayla Fas'ın güneyine, ülkenin turizm incisi diye de anılan, senenin minimum 300 günü parıldayan güneşiyle ışıldayan Agadir'e ulaşmak üzere yola koyulduk. Fas'da son 10 yılda inşaa edilmiş olan modern otobanda iki şehir arasındaki yaklaşık 516 kilometrelik mesafeyi  4,5 saatte aldık. Genelde yol koşullarından dolayı yaklaşık 8 saatte aldığımız İstanbul-İzmir mesafesini hız limitlerine de uyarak 4,5 saat gibi kısa sürede tamamlamak, yolların kalitesi bizleri hayli şaşırttı.
Bu benim Fas'a üçüncü gidişimdi, son da olmayacak sanki. Zira Mart 2014'de gerçekleştirdiğimiz Fas seyahatimizde Agadir şehrine vurulmuş ve oradan bir ev satın almıştık. Emekliliğe yatırım olarak düşünerek satın aldığımız bu evi biz kullanmadığımız zamanlarda kiraya verdiğimizi size bir önceki postlarımdan birinde bahsetmiştim. Kiralamanın yapıldığı Abritel web-sitesinde evi kiralayanların çok hoş yorumlarını okumak bizi memnun etmişti ancak bu sefer evin keyfini biz sürecektik. Eski bir evi bizim için rafine bir zevkle, Fas'a ait detayları kullanarak restore eden ve döşeyen Laurence'a binlerce teşekkürler. Çok keyifli bir hafta geçirdik. Herşeyden önemlisi kendimizi evimizde hissettik :-).
Agadir Marina

Agadir civarı, İmmouzer'de minik bir şelale
Evimizde hatta teşekkür babında Laurence ve eşi Micheil'e yemek daveti verdik. Bununla da kalmayıp Yves ile aynı şirkette çalışan ve yılbaşı için Agadir'e gelen arkadaşı François ve ailesini de yemeğe aldık. Bir haftada iki yemek daveti, hiç fena değil, değil mi?
Yılbaşı akşamı canım annem, canım Yves ve bendeniz 2015'e Agadir marinada bir restoranda girdik. Keyifliydi. Gündüzleri Agadir civarını keşfettik. Bol bol Fas'a özgü olan tagine ve couscous yemeklerinden yedik. Günü birliğine Marakeş'e gidip medinasını, Yves Saint Laurent'ın Majorelle Bahçesini ve aynı bahçede yer alan Berber Müzesini gezdik. Marakeş'de fayonla tur attık. 
Agadir'den Kazablanka'ya doğru dönüş yolunda etrafı Portekizliler zamanında surlarla çevrilmiş olan minik balıkçı şehri Essaouira'da duraklayıp öğle yemeğimizi yedik.
Ben Fas'ı ikinci kitabıma dahil etmek istiyordum, ancak Fas'a gide gele ülkede keşfedecek daha çok şey olduğunu fark edince Fas'ı bir kitabın parçası yapacağıma, hakkıyla keşfedip yazacağım bir kitabı ona adamaya karar verdim. Ne zaman mı? Zamanı hiç belli değil. Daha yolda gerçekleşmeyi bekleyen 2 projem var. Kısmet....
Geçen sene bir gazetenin gezi ekinde yayınlanan Fas üzerine yazmış olduğum, hatta gezi ekinin kapak konusu olan yazımla ve fotoğraflarımla sizleri başbaşa bırakıyorum.    

En uzak Batı'nın Doğu ile eşsiz sentezi, mistik ülke, FAS ...
Afrika, Arap, Berberi ve Avrupa kültürlerinin hoş bir sentezi, Batı'nın etkisi altında olsa da Doğulu özelliğini kaybetmemiş olan ülke Fas’dayım. Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuzey Afrika'da feth edemediği tek ülke Fas. İslamiyet'in görkemli eserleri ile bezeli, Ortaçağ’dan kalma Marakeş ve Fez turistlerin ilgisini çeken, mistik şehirler.
Kuzeybatı Afrika'nın Akdeniz kıyıları ile Sahra Çölü'nü birbirinden ayıran, Fas, Cezayir ve Tunus ülkelerini boydan boya geçen 2400 kilometre uzunluğundaki Atlas Dağları’nın eteklerinde yaşayan Arap ve Berberi'lerin kendine özgü kültürleri ve yaşam biçimleri, dağların ihtişamlı görünüşleri gezginleri ve fotoğrafçıları kendine çekiyor. Bir tarafta bembeyaz zirvesiyle kayak meraklılarına ev sahipliği yapan Oukaimeden kayak merkezi, öte yanda gizemli, uçsuz bucaksız Sahra Çölü, diğer tarafta Atlantik Okyanusu’ndan, Cebelitarık Boğazını çevreleyip Akdeniz'e kadar uzanan upuzun sahil şeridi bu tezatlar diyarında keşfedilecek ilginç yerler olduğunu kulağımıza fısıldamakta.
Asırlar önce Ortadoğu kökenli Fenikeliler'le ticari işbirliği yapmış, egemenliği altında yaşadıkları Kartaca, Roma, Hıristiyan ve İslam uygarlıklarından etkilenmiş, dağlık bölgelerde ve çöllerde yaşayan Berberiler zaman içinde Araplar'la karışarak günümüzde 32 milyonluk Fas nüfusunu oluşturmaktalar.
Ortaçağ Arap tarihçileri ve coğrafyacılarının Mağrip / En Uzak Batı olarak adlandırdıkları Fas 1912'den 1956’ya kadar Fransızlar'ın egemenliği altında kalmış. Afrika Kıtası’nda bulunup da Afrika Birliği’ne üye olmayan tek ülke Fas anayasal monarşi ve kral yönetiminde seçimle işbaşına gelen bir parlamento ile yönetilmekte. Resmi dil Arapça olmasına rağmen eskiden Fransız sömürgesi olmasının etkileri Fransızca’nın resmi yazışmalarda, ekonomide ve ticarette kullanılan dil olmasından ve çeşitli şehirlerin dokularındaki Fransız etkisinin izlerinden anlaşılmakta. Fez, Marakeş, Meknes, Süveyre ve Volubilis antik kenti UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesinde yer almakta.

Kültürel Başkent Fez
Arap dünyasındaki en iyi korunmuş Ortaçağ şehirlerinden biri olan Fez aynı zamanda ülkenin üçüncü büyük şehri. İdrisiler hanedanından I.İdris’in kurduğu kent zamanla gelişmiş ve nüfusu giderek artmış. 1250 yılından itibaren Meriniler hanedanının bölgede egemenlik kurmasıyla siyasi önem de kazanmış. Kuzey Afrika ülkelerinde her şehrin surlar içine kurulu, labirente benzeyen, araç trafiğine kapalı dar sokakları, çeşmeleri, camileri, minik sarayları, souq’ları (çarşıları), bitişik nizam evleri bulunan medina (eski şehir) adı verilen yerleşim birimleri var. Fas'ın kültürel başkenti olan Fès el Bali (Eski Fez) dar sokakları, camileri, medreseleri, çarşıları ve atölyeleriyle dünyadaki en büyük ve en ilginç medina'ya sahip. Muhteşem surlarla çevrili medina'ya kemerli taş örgülü, üzeri mavi renkli çini işlemeli, bu çinilerden dolayı Mavi Kapı diye de anılan Bab Bou Jeloud kapısından giriş yapıyoruz. Kapının hemen yanında bulunan, 1357 yılından kalma Bou İnania Medresesi Fas'ta Müslüman olmayanların ziyaret edebildiği nadir dini eserlerden biri.
Quarter de tanneurs yani dabakhaneye vardığımızda elimize tutuşturulan bir tutam taze nane dayanılmaz koku karşısında gaz maskesi görevi görüyor. Ortaçağ’dan kalma teknikle yapılan dabaklama işleminde güvercin gübresi, renklendirme aşamasında ise bitki köklerinden elde edilen boyalar kullanılıyor.
Fas’ın İspanyol ve Fransız mandası olduğunu ilan eden anlaşma 1912’de Fez’de imzalanmış. Şehirde sömürgeciliğe karşı silahlı ayaklanma başlayınca Fransızlar politik başkenti Rabat’a taşımışlar. O gün bugündür Rabat Fas’ın başşehri.
Tunuslu Fatima Muhammad Al-Fihri’nin 859’da inşa ettirdiği Kairouan (Kayravan) Camii İslam alemindeki en güzel kütüphanelerden birine sahip. Dünyanın ilk üniversitelerinden biri olan Kayravan Medresesi, 1963’te Fas’ın devlet üniversitesi sistemine katılmış.
Renkli minaresiyle ünlü Büyük Camii ve Kraliyet Sarayı Fes El Cedid’in (Yeni Fez) başlıca tarihsel yapıları. Fransızlar'ın Ville Nouvelle (Yeni Kent) dedikleri yerleşim ise 1916'dan kalma.
Fas’ın geleneksel mimari örneklerinden, bir dönem zenginlerin yaşadığı, ailelerin mahremiyetini korumak amaçlı ortasında iç bahçesi olan evler veya minik saraylara riad / riyad adı veriliyor. Butik otellere, restoranlara dönüştürülen bu binalar günümüzde turistlere hizmet vermekte. Fas’ta İdrisiler döneminin eseri bu mimari akımın güzel örneklerinden biri olan Riad Driss Moqri’nin muhteşemliğini ancak içeri girdiğimizde anlıyoruz. Binanın ortasındaki avluda eşsiz işlemeli zellij (çini) çeşmeye hayran kalıyoruz. Kesilip biçim verilmiş çini parçalarını mozaik tekniği ile biraraya getirme sanatına zellij deniyor. Kapılardaki ahşap işçiliği, tavanlardaki oymaların hepsi birer sanat eseri.
Medinadaki fırınlarda ekmek üretilip satılmıyor. Fırınlar mahallenin kadınları tarafından özel mutfak fırını gibi kullanılıyorlar. Evde hazırladıkları ekmekleri fırına yollayıp piştikten sonra gelip alıyorlar.
Fez’de artık Yahudi nüfusu hayli azalmış olsa da mellah mahallesindeki evler kapılarının üzerlerindeki Davut yıldızları, dışa açık pencereleri ve süslü balkonlarıyla dikkat çekiyorlar.

Kızıl Şehir Marakeş
Fas Sultanlığı'nın ilk başkenti Marakeş renklerin ahenkli dansına sahne olan souq’larıyla meşhur. Eskiyle yeninin büyüleyici uyumundan dolayı Ağa Han Mimarlık Ödüllü Marakeş binalarından yollarına, duvarlarından toprağına kadar her yer kızıl olduğundan Kızıl Şehir diye anılmakta.
Zamanın Ortaçağ’da durduğu, dünyanın en hareketli meydanlarından biri olan Place Jemaa el-Fna’dayız (Fanilerin Meydanı). Kim demiş Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz diye? Günün her saati hareketli olan meydanda salyangoz dahil envai çeşit yemeği pişirip satan seyyar satıcılar, baharatçılar, büyülü geometrik desenli halı dükkanları, kuyumcular, seramikçiler, bakırcılar, tahta oymacıları gün boyu müşterilerini bekliyorlar.
Geceleri piyasaya çıkan müzisyenler, falcılar, akrobatlar, yılan oynatıcıları, sokak bahisçileri turistlerin dikkatini çekip bahşişlerini kapmak için hünerlerini gösteriyorlar. Meydanda bir kafede oturup Fas viskisi dedikleri, milli içecekleri olan nane çaylarımızı yudumlarken yorgunluk atıyoruz.
Marakeş'in sembollerinden olan, 800 yıl önce inşa edilmiş, 67 metrelik dikdörtgen prizması şeklindeki görkemli minaresiyle Koutoubia / Kutubiye Camii şehrin her yerinden görülmekte.
19. yüzyılda inşa edilmiş olan Palais de la Bahia / Bahya Kraliyet Sarayı, Jardins de la Méenara / Menara Bahçeleri ve Ahmet el Mansur tarafından 1602'de yaptırılan Palais El Badia / El Badi Sarayı, bir dönem Yves Saint Laurent’ın yaşadığı evinin her türlü bitki ve ağacın yetiştirildiği bahçesi Jardin Majorelle / Majorelle Bahçesi ve bu bahçedeki Berber Müzesi mutlaka görülmeli.

Jemaa el-Fna Meydanı Marakeş


Jardin Majorelle'in ilk sahibi ressam Jacques Majorelle. Fotoğrafta gördüğünüz ve bu bahçeye hakim olan çivit mavisi renginin tonunu Majorelle bulduğu için bu renk Majorelle rengi diye amılır olmuş.


Yves Saint Laurent her yıl yeni yıl tebriği olarak arkadaşlarına kendi elleriyle posterler hazırlar gönderirmiş.



Fas'da her şehrin bir medinası, yani eski şehrin kurulu olduğu bir bölge var. Marakeş'de medina içindeki bir baharat satıcısı
El değitirdikçe isim değiştiren Essaouira
Marakeş’den Atlas Okyanusu kıyısına kurulu, etrafı surlarla çevrili Essaouira‘ya (Süveyre) doğru giderken yol kenarındaki argan ağaçlarına keçilerin tırmanmış olduğunu görüp durduk. Söğüt dalına yuva yapmış mandanın şarkısını biliyorum da ilk defa argan ağacına çıkmış, argan meyvesi yiyen keçilerle karşılaşmak beni hayli şaşırtıyor. Yüksek kozmetik ve gastronomik değerinden dolayı Fas'ın Sıvı Altını diye adlandırılan argan yağı yüzyıllar boyunca bu bölgenin Berber kadınları tarafından üretilmekte.
Portekizliler kenti ele geçirdiğinde şehre Mogador adını vermişler. Arapların yönetimine geçen kent tekrardan yapılanınca iyi tasarlanmış anlamına gelen Essaouria adını almış.
Süveyre’e vardığımızda 1990 yılından beri her yıl tertiplenen, sadece hanımların katıldığı, Meknes-Süveyre arasında, genellikle çölde zorlu koşullarda gerçekleştirilen Rallye Aïcha des Gazelles du Maroc yarışının ödül törenine rast geldik.
Süveyre, bembeyaz surların şehri çepe çevre sardığı şirin bir balıkçı kenti. 16. yy’da Portekizlilerin egemenliği sırasında inşaa edilmiş Skala De La Ville günümüzde kenti okyanusun sert dalgalarına karşı korumaya devam etmekte.
Medina zarif yapıları, renkli dükkanları, riyad butik otelleri ve işli ahşap kapılarıyla hayli göz kamaştırıyor. Mavi tekneler, telaşlı balıkçılar, martılar, kediler, dalga sörfü meraklıları, kıyısında jogging yapanlar, plajda at binenler ve bisikletliler…


Süveyre balıkçı tekneleri ve kalesi...
İşte Süveyre’nin simgeleri.
Safi Fas’ın dünya mutfak literatürüne girmiş olan leziz yemeklerinden tajine ve couscous Safi şehrinde yapılan ünlü toprak çömleklerde servis yapılmakta.
Agadir 1960 yılında yaşanan depremle yerle bir olduktan sonra yeniden yapılanan Agadir senenin 340 günü parıldayan güneşi ve uçsuz bucaksız kumsallarıyla adeta Fas’ın turizm incisi.
Agadir Marina'da Yeni Yıl akşamı

Kazablanka- 1515’te Portekizliler Fas’ın Atlantik kıyısında küçük bir kent inşa ederek adını Casa Branca / Beyaz Ev koymuşlar. Bu ad zamanla Casablanca olarak değişim göstermiş. Humprey Bogart'ın 1942 yılı yapımı Casablanca filmiyle ünlenen şehir Mekke'den sonra dünyanın ikinci en büyük camii olan, kısmen Atlas Okyanusu üzerine kurulu olan II. Hasan Camii’ne ev sahipliği yapıyor. Aynı anda 20.000 kişinin, avlusunda 80.000 kişinin namaz kılabildiği caminin 200 metre yüksekliğindeki minaresinin tepesinden her gece kıbleye doğru yansıtılan kırmızı lazer ışığı 36 kilometre uzaktan görülebiliyor. Fas’da her şehirde olduğu gibi Kazablanka’nın da medinası sokaklarında kaybolmayı hak ediyor.  
Atlas Okyanusu üzerine kurulu olan II. Hasan Camii
Eugene Delacroix ve Henri Matisse gibi bir çok ünlü ressama ilham kaynağı olmuş Fas’ın rengarenk, capcanlı, panayır yerini andıran gizemli köşeleri Shakespeare'in "Dünyada her yer sahne" deyişini adeta destekliyor.

Sene nasıl başlarsa öyle devam edermiş derler. Fas'da 2015 yılımız güzel başladı, aynı güzelliklerle devam eder umarım.
Hepimize sağlıklı, mutlu, başarılı bir yıl olsun 2015!
Sevgiler....

Hiç yorum yok: